Sabahın daha yedisiydi. Annesi ve babası çoktan uyanmasına karşın Mehmet dünkü sınavın vermiş olduğu yorgunlukla uyuyakalmıştı. Annesi Mehmet’i her zamanki gibi büyük bir nezaketle uyandırmaya çalışıyordu. Bir iki kararlı çaba sonrasında başarmıştı. Mehmet birden büyük bir irkilmeyle uyandı. Hızlı adımlarla elini ve yüzünü yıkamak için lavaboya adımladı. Bu esnada zil çaldı; annesinin bir şeyler yemesini telkin eden sözlerine karşın bir parça katıklı ekmekle kapıya koştu. Mehmet’e anne ve babası da eşlik etti, günün ilk minik misafirlerini karşılamak için. Kapıdaki arkadaşı Murat’tı.
Murat acele etmesi gerektiğini mahallede gofret ve mendil dağıtılan yerlerin keşfinin yapılarak haberlerinin alındığını buradaki “ganimetler” (!) bitmeden yetişmek gerektiğini heyecanlı sözlerle dile getirdi. Yarı uyur – uyanık halde Mehmet ve Murat, müstakil evlerden kurulu mahallenin ara sokaklarına doğru yola koyuldular.
***
Mehmet Amca, bir gün elinde kocaman iki kutuyla geldi, çarşıya. Esnaf meraklı gözlerle kutuda ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Genellikle Mehmet Amca, sabahları ulusal ve yerel olmak üzere iki gazete ile gelir, gelişmeleri hem ülke hem de Konya ölçeğinde köşe yazılarını da okuyarak analiz ederdi. Ekmek teknesinin hemen yanı başındaki iki tabure ve minik sehpadan oluşan seyyar oturma düzenine bugün gazetelerle birlikte iki tane kocaman karton kutu da eşlik etmişti.
Esnafın meraklı gözlerle kendisini izlediğini gören Mehmet Amca önce aldırış etmedi. Kutulardan birini büyük bir itinayla hazır etti ve ekmek teknesi simitçi tezgahının yanı başına koydu. Hiç kimse sormaya cesaret edememişti fakat Ankara’dan yeni tayin olmuş ve her sabah yaptığı kahvaltıya karşın Mehmet Amca’nın simitleri ve hoş sohbetine hayır diyemeyen Şevket Bey, o soruyu herkes için sormuştu.
Mehmet Amca, etrafında meraklı gözlerle kendisini seyre dalan esnafın da duyabileceği bir sesle durumu anlatmaya hazırlanıyordu. Bu arada yaşanan sessizliği simitçi tezgahına fon olan dev akasya ağacı üzerinde günün ilk işbölümü toplantısını yapan iki kuş bozuyordu. Bunlara Kayalı Park’tan ikinci seferine başlayan ve Zafer durağında yolcularını almak için soluklanan körüklü Meram Yeni Yol otobüsünün motorunun sesi eşlik ediyordu. Otobüsün gelmesiyle saatin 07.10 olduğu tahmin ediliyordu. Mehmet Amca tam söze girerken, iki müşteri daha geldi otobüsü kaçırmadan yetişme telaşıyla heyecanlı bir ses tonuyla, gözüyle de bir yandan otobüsü süzerek kendisinden simit ve poğaça istedi…
***
Murat ve Mehmet, ellerindeki poşetleri hayli doldurmuşlardı. Bazı kapılarda avuç avuç kırık çerez ve kuru üzümle, bazı kapılarda çocuk adedince akide şekeri ve gofretlerle poşetler doluyordu. Bir evden ise ev sahibinin “ilk namaz” sözleri eşliğinde kenarı işlemeli bir mendil ve tesbih almışlardı. Bunun nedenini kısa süreli olsa da merak etmişler, evde ninelerine sormak üzere sözleşmişlerdi. Strateji iyi işlemişti, o dönemin hali vakti yerinde olanlarca gofret ve akide şekeri dağıtılan pek çok kapıdan eli boş dönülmemişti. İşin sırrı sabah erken saatte kalkıp ganimetler (!) bitmeden yetişmekteydi.
Bir hayli dolan poşetler artık taşınamaz haldeydi. Şimdi sıra bunların ayrıştırılarak tasnif edilmesindeydi. Öncelikli tüketilecekler, az az günlere ve haftalara yayılarak yenecekler şeklinde bir yol izleniyordu. Okul günleri beslenme çantalarına koyulacaklar ve tatil günleri de hesaplandığında neredeyse iki ay yetecek kadar çikolata, şekerleme, gofret ve bisküvileri olmuştu. Zaten diğer ay Ramazan ayıydı ve her ikisi de geçen yıl tuttukları 15 günlük orucu bu kez tamamlamak istiyorlardı. Ardından bayramın geleceğini ve o zaman da yapacakları akraba ziyaretleriyle sahip olacakları birbirinden lezzetli şekerlemelerin ve bunlara eşlik edecek cep harçlıklarının hayalini kuruyorlardı.
***
Mehmet Amca, çarşı esnafının da duyacağı bir ses tonuyla Şevket Bey’e anlatmaya başladı: “Şivlilik, Konya`da üç ayların ilk gününde yani Regaib Kandili’nde kutlanır. Şivlilik gününe Konya’da yaşayanlar ilk namaz da demektedirler. Şivlilik kutlaması Osmanlı zamanlarında bir gelenek haline gelmiştir.
Kutlamaların hazırlıkları, kandilden bir hafta kadar önce başlamaktadır. Şivlilik gününden bir gün önce ise çocuklar ellerinde taşıdıkları fenerlerle, sokakları gezerler. Bu gece Konya’da büyük bir heyecanla kutlanır ve bu etkinliklerin genel adına Fener Alayı adı verilir. Fener Alayı gecesinin sabahında ise Şivlilik geleneği ifa edilir.
Kandil sabahı geldiğinde ise aynı bayram sabahlarında olduğu gibi çocuklar evleri dolaşıp şekerleme, çerez tarzı atıştırmalık ikramları kabul edip büyüklerinin Şivlilik gününü kutlarlar. Evleri gezerken ise şu maniyi söylerler;
Şivli şivli şişirmiş,
Erken kalkan pişirmiş,
İki çörek bir börek
Bize namazlık gerek,
Şivlliliiiiik”
diyerek açtığı kutudan eşi ve çocukları da dahil olmak üzere dört gofreti büyük bir itinayla peçeteye sararak Şevket Bey’e uzattı. Bu yıl tayini nedeniyle Konya’ya taşınan Şevket Bey, sabah otobüs beklerken çocukların oluşturduğu kalabalığı merak etmiş fakat koskoca adam bu geleneği bilmiyor mu diye ayıplanma endişesiyle çocuklara soramamıştı.
Çarşı, Mehmet Amcanın Şevket Bey ile başlattığı ikramla bir anda adeta panayır alanı halini almıştı. Her bir esnaf en az bir kutu olmak üzere kekler, çikolatalar, şekerlemeler, krakerler ve daha niceleriyle çarşıyı şenlendirmişti. Üniversite hazırlık öğrencileri, sabah işine yetişme telaşındaki işçiler ve mesai saatinin başlangıcını kaçırmak istemeyen hızlı adımlarla Zafer Meydanı’nı arşınlayan memurlar hepsi ama hepsi bu şivlilik panayırından istifade etmişti. Öyle ki bu ziyafetten Mehmet Amcanın ekmek teknesinin yanı başında yükselen akasya üzerinde öten kuşlar, akşamdan uyuya kalan iki köpek ve minik bir kedi de nasibini almıştı.
Ne kadar büyük bir ders vermişti, Mehmet Amca tüm çarşı esnafına. Karşılık beklemeden kandil günü insanların dualarına teşekkürlerine ve güler yüzle oradan ayrılmalarına tüm çarşı esnafını da ortak ederek. Belki de kaybolmaya yüz tutacak bir geleneği, artık her şivlilikten birkaç gün önce hazırlıkların yapıldığı bir şölene dönüştürerek…